25 Eylül 2009 Cuma

Mahsun Kırmızıgül Ve Filmleri...


Mahsun kırmızı gül hepinizin bildiği gibi güneşi gördüm filmiyle oscar aday adayı oldu.Benim konum bu değil mahsun kırmızı gül beyaz melek ve güneşi gördüm filmleriyle başarının eteğinden tuttu ve bir daha bırakmadı.Ve inşallah bırakmaz diyrum ve hemen konuma geçiyorum yeni filminin adı NEW YORKTA BEŞ MİNARE ewt adı biraz garipsene bilir konusu filan bana biraz saçma geldi konu şöyle:İki polis, FBI'ın yakaladığı ünlü bir Türk kaçakçıyı almak için New York'a gider. Tam uçağa binecekken suçlu kaçar. İki polis çaresizlikten intihar etmek için 'Empire State' binasına çıkar. Kentin görüntüsünden etkilenen Kırmızıgül, 'New York'ta 5 Minare' türküsünü söyler. İnşallah mahsun kırmızıgül bu filmiylede güneşi görür:))

Hocaların fendi,karamelim'i yendi...

Çok yoğun ve yorgunum blogum çok.Böyle birşey olamaz yaa hocalar sınıftan girer girmez ödev verdi valla bu sene hiç geçen seneye benzemiyo valla hemde hiç!!işte sana bakarak mutlu oluyorum o yüzden anlycan gibi HOCALARIN FENDİ,KARAMELİMİ YENDİ!!

23 Eylül 2009 Çarşamba

Şimdi okullu olduk...


Slm bildiğiniz ve gördüğünüz kadarıyla blogumu bayağdır güncelliyemiyorum o yüzden hepinizden özür dilerim.Ee mağlum okul heyecanı beni sarıp sarmaladı heyecanın kucağına attı.Önümde beni bekleyen zor bir dönem var ve bu yazı birazda veda yazısı.Ben okullar başlıycak ve ben çok yoğun olucam (bu arada bana sabır dileyin)ve blogumu çok sık güncelleyemiycem sizi ve blogumu çok özliycem elveda blog camiası elveda blogum...

10 Eylül 2009 Perşembe

TAMAM...




böyle bir başlık attım çünkü biz dün berabere kalarak afrikaya elveda dedik.Çok kötü bir ruhsal çöküntüye uğradım.İlk golümüzü çok erken attık yaa bide üstüne fatih terim tirübüne alınınca çok kötü oldu be yaww!!berbat oynadık çok kötü bir maçtı semihten çok şey beklemiştim hanı şu son dakka golleri varya ama olmadı semih hep yerlerdeydi.Yani afrika biraz hayal:(((

7 Eylül 2009 Pazartesi

ÖYKÜLER...


Ben kitap,şiir,hikaye vb. şeyleri okumayı çok severim.Şimdi size benim en sevdiğim öykülerden bir kaçını yazıcam.
1.Adamın biri güzel bir papağan satın alarak eve getirmiş ve başlamış konuşmayı öğretmeye. Özellikle papağanın "amca" demesini istiyormuş.

Günlerce uğraşmış ancak papağana tek kelime öğretmeyi başaramamış. Bir gün iyice sinirlenmiş ve papağanın bir tüyünü kopararak, "amca de bakayım" diye bağırmış. Papağandan yine ses çıkmayınca her seferinde "amca de" diyerek hayvanın tüylerini tek tek yolmuş. Adam, tüylerini tamamen yolduğu papağanı tavuk kümesine atmış..

Sabaha karşı kümesten gürültüler gelmeye başlamış. Kümese giden adam birde ne görsün, papağan bir tavuğun üzerine çıkmış, tavuğun tüylerini tek tek yolarak her seferinde "amca de bakayım", "amca de bakayım" diye bağırıyormuş.
2.
Mahkumun biri, yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar.
Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.

Mahkum, insanların Kito'ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito'yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider. Amacı insanların Kito'ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.

Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkum garsonu çağırır. Amacı garsona Kito'nun marifetlerini göstermektir. Garsona "Masanın üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?" diye sorar sormaz, garson elindeki bezle karıncayı alır ve "Afedersiniz beyefendi" diyerek Kito'yu öldürür.

3.Okulu bitimi öğretmen başarılı ve zengin bir öğrencisiyle başka bir öğrencisini kavga ederken görür başarılı ve zengin öğrencisinin üstünü başını temizleyerek evine yollar.öbürkü öğrencisine kızar ve bir tane vurur çocuğun dudağı kanamaya başlar.çocuk ayağa kalktığında elini cebine atmıştı öğretmen hemen savunma pozisyonu aldı çıkardığı şey bıçak olabilirdi.Ame değildi çocuk cebinden bir mendil çıkarıp"öğretmenim ceketiniz kan olmuş buyrun bu mendille temizleyin"
4.
Howard ,yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu.O gün hiçbir şey satamamıştı, karnı da çok açtı.Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi.Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı.Yiyecek bir şeyler yerine : Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim? diyebildi yalnızca.Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona.Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra Çok teşekkür ederim ,borcum ne kadar?diye sordu genç bayana.
Genç bayan: Borcunuz yok diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti.: Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklememizi öğretti bize. dedi.Çocuk: O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size. dedi.
Howart Kelly evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil , ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı.Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca hastalığıyla ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük bir kente gönderdiler.Dr. kelly kosültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.
Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu.
Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi.Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline.Açmaya korkuyordu.Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu.Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti.Kağıtta şunlar yazılıydı:
Hastahane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.
5.Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutmayacak ateş yağmuru altındaydılar.
Tam cepheden dışarı doğru bir hale yaptığı sırada başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, Delirdin mi? gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Artık onun için yapacak hiçbir şey yok. Boşuna kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini cepheden dışarı attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker, yaralı arkadaşını kurtaramamıştı siperde kalan arkadaşı dedi ki:
Sana deymez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
Değdi, dedi, gözleri dolarak asker,Değdi
Nasıl değdi? Bu adam ölmüş, görmüyor musun?
Yinede deydi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
Geleceğini biliyordum Geleceğini biliyordum
6.
Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı:
-Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.Oğulları,
-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.
-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı.Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti.Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır. Anne,baba,onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum,dedi babası,bizden ne istediğini bilmiyorsun.Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur.Bizim kendi hayatımız var,bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz.Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin.O kendi başının çaresine bakacaktır.Oğlu o anda telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı.Ama birkaç gün sonra,polisten bir telefon geldi.Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler.Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu.
Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler:
Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.
Bir çoğumuz bu hikayedeki aile gibiyiz;
Güzel olan ya da birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren ya da yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevemiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, güzel ya da akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyor.

6 Eylül 2009 Pazar

sinir bir durum...


Aslında futbollla pek ilgili değilim ama konu türkiye oluncu izlemeden olmuyor:))işte böyle maçı izlerken çok sinirli olduğu için bileğimi incittim ve şuan sargıda işte konumuza dönelim.İŞte ben maçta volkana sinir oldum adamlar iki golüde boş kaleye attılar resmen yani volkana pes diyorum adam kendini futbolcu sanıp ceza sahasının dışına bile çıkıyor.Ona 2008'den beri gıcığım var bu körüklemiş oldu.Eğer bu yazıyı TTF den okuyan varsa bunu lütfen fatih terime iletsin bide allah rızası için şu volkanı birkere oyuncu olarak oynatın yazıktır özeniyo garibim:))